15 Mayıs 2014 Perşembe

Sosyal Hayatta İletişim


   Benlik kavramının,kendi kendimizle ilgili bütün  düşüncelerimiz,algılamalarımız,duygu ve değerlendirmelerimizdir.Benlik insanın kendisidir. Psiko-sosyal gelişimini sağlıklı sürdüren bireyin benlik gelişiminde iletişimin önemi büyüktür. Öz güvenin fazla olduğu bireylerin iletişim tekniklerini en üst düzeyde kullananlardır Benlik,bireyin yaşamı boyunca kendisi hakkında yetenek ve davranışların ortaya çıkmasını sağlayıcı bir unsurdur. Bir birey dünyaya geldiğinde belirgin bir ben kavramı yoktur. “Ben” çocuğun ilk yaşlarında doğru ve yanlışlarla başlar ve benlik gelişimi bireylerde yaşlara göre farklılık gösteriri. 7-12 yaş dönemini sakin geçiren birey ergenlik dönemiyle benlik arayışına girer ve ilgileri çoğalır.  Çevresinden gelen iletiler,iç dünyasında çeşitli çatışmalar yaşar. Birey kendini doğru tanıma olanağı bulduğu ölçüde çatışmaları kolay atlatacaktır.
       Bireyin çevresiyle olan iletişimi,kendi iç iletişimi ile uyumlu olmadığı durumlarda,bireyin sosyal gelişimi  de sorunlu olacaktır. Eğer birey çevre ve iç iletişimi ile uyumlu olduğunda bireyin sosyal yapı ve toplumsal uyumluluğu,sağlıklı bir gelişim gösterecektir.Sosyal uyum sosyal gelişim sürecinin bir uzantısıdır. Dolayısıyla sosyal gelişim,gelişimin diğer yönlerinden ayrı düşünülemez. Başka deyişle duygusal gelişim,fizyolojik değişmeler,zihinsel etkinlikler ve benlik kavramı ile olan ilişkisi özellikle ergenlik döneminde kız ve erkeklerde gözlenebilir. Birey ergenlik döneminde akranları ile yaşamayı öğrenmek,onay görme ve iyi ilişkiler kurmada değişik yöntemler kullanır. Bu ise grup etkinlikleridir. Bu anlamda ortaya çıkan iletişim bireyin sosyal yapı içerisinde yerini belirler.
       Bireyler,davranışlarında neyin doğru,neyin yanlış olduğunu çevrelerinden gelen iletiler aracılığı ile öğrenirler. Dolayısıyla, bireyin benlik gelişiminin ortaya çıkışında iletişimin büyük bir katkısı olduğu ortadır.
        Bir bireyin davranışlarının kişiye mi “bireyin kişiliği ve tutumları” yoksa duruma mı “sosyal güçler yada diğer koşullar” yüklenmesi gerektiğine karar vermeye benlik algısı olarak tanımlayabiliriz.
Benlik Gelişiminde İletişimin Rolü
    İletişim insanoğlunun yaşamında,hava gibi,su gibi bir ihtiyaçtır. İletişim olmasa bireylerin ya da toplumların yaşamlarını devam ettirmeleri neredeyse imkansızdır. Bireyin benlik gelişimi toplumsallaşma sürecinde ortaya çıkar. Birey doğduğu andan itibaren,doğduğu toplumun ve içerisinde bulunduğu sosyal yapının kendisine öğrettiklerini benimsemesi ile bir kimlik sahibi olur.
    Birey öncelikle aileden aldığı iletiler ve davranış biçimleri,daha sonra çevresi ve kitle iletişim araçları aracılığı ile edindiği davranış biçimlerini benimser. Bu davranış biçimlerini kendi içerisinde yorumlayarak benlik oluşumunu tamamlar.Toplumsallaşma sürecinde kitle iletişim araçlarının önemi büyüktür. Dolayısı ile bireylerin değer yargıları,idealleri,kendisi ile ilgili yeteneklerinin olup olmadığını anlamaları ve bunları geliştirerek benlik oluşumunu sağlamaları için iletişim olmazsa olmaz bir koşuldur.
    Sonuç olarak,iletişimin olmadığı bir ortamda,benlik gelişiminden söz edilemez. Toplumda izole edilmiş,diğer insanlarla hiçbir diyalogu olmayan,değer yargılarından kim ne olduğundan habersiz bir bireyin sosyal olarak benliğinin oluşması hemen hemen imkansızdır.

Sosyal Hayatla İlgili Yazı

Sosyal Hayat ve Biz

  İnsanız, sosyal bir varlığız.Her birimiz farklı farklı bir işle,bir duruşla yaşamdayız.Kimimiz öğrenci ,kimimiz esnaf,kimimiz çiftçi kimimiz memur kısaca her birimiz değişik tabiatlarımızla ve meşguliyetlerimizle bir bütünü/toplumu oluşturuyoruz.Kimse bu bütünden ayrı olduğunu iddia edemez.yani ben bu bütün dışıyım, toplum dışıyım diyemez. Zaten her birimiz bu ayrı ayrı varlıklarımız ile bu bütünü;toplumu oluşturuyoruz.Kendimizi bu bütünün dışında görmek akıldışı bir görüş olsa gerek.
 Topluma baktığımızda herkes şikayetçi.Sosyal yaşamın ve sosyal ilişkilerin olumsuzluğundan herkes dem vuruyor,konuşuyor.Tabiri caizse toplum kocaman bir ağız olmuş hiç durmadan konuşuyor.. kimse çıkıp ta ben konuştuğum şeyler uğruna neler yapıyorum diye kendine sormuyor.Eğer biz konuştuklarımızın 3/1 kadar bir şeyler yapsaydık bu konumumuzdan daha iyi olurduk herhalde.laf ürettiğimiz kadar birbirimize yardımcı olsaydık bir arkadaşımızın işini görseydik,bir muhtaca yardım etseydik,bir insanı sahiplenseydik. Böyle olmayacaktık.Eğer biz bu sosyal gidişattan şikayet ettiğimiz kadar, bu gidişatın yönünü olumluluğa çevirmeye çalışsaydık,ilişkilerimizi iyiye,güzele,kardeşliğe ait kılsaydık böyle olmayacak bu kabızlığı yaşamayacaktık.
 Eğer biz bana ne her koyun kendi bacağından asılır demeyip,ben kendi işimi bilirim demeyip,bir toplumun içinde yaşadığımızın bilincinde olarak,bu toplumun bir ferdi,bu bütünün bir parçası olduğumuzun bilinci ile hareket etseydik,birbirimize önyargılarla bakmak yerine,birbirimizle tanışsaydık, konuşsaydık ,oturup beraber bir çay içseydik böyle olmayacaktık.Eğer biz birbirimizle verimli;bilinçli ilişkiler kurmaz isek sosyal yaşamımızda çoraklaşmaya doğru gidiyor demektir.Öylesine olan birlikteliklerin sonucu da öylesine hayatlar olacaktır. Öylesine olan bir yaşamda katılımcı/etken bir yaşam değil alışkanlığın mahsulü öylesine bir yaşam olacaktır.”yaşıyoruz işte” düz mantığı ile vasıflanan bir yaşam olacaktır. Buradaki “işte” kelimesi işin bayağılığını ortaya koyacaktır.Bu bütünün/toplumun bir ferdi olan bizler her birimizin kendimize şöyle bir özeleştiri yapması yerinde olur diye düşünüyorum.acaba Bu bütünün bir parçası, bu toplumun bir üyesi olan benim hayatımda iddialarım mı çok yoksa bu iddialarımın asıl konusu olan ispatlarım mı?çünkü iddialar ispat ister.ispatlanmayan iddialar havada asılı kalmaya,alay konusu olmaya mahkumdur.

Komşuluk İlişkileri İle İlgili Yazı

KOMSULUK NEDİR?
 Komşu; ev, iş yeri, köy, kasaba ya da ülke bakımından yakın olan insanların aldıkları bir isimdir. Aileden sonra en yakın sosyal çevreyi temsil eder. Hayat zordur. Hayatın zor şartları da insanların bir arada yaşamasını zorunlu kılmıştır. Bir arada yaşarken de insanların dayanışma içinde olması da çok önemlidir. Komşuluk bu bakımdan önemli bir yere sahiptir. Evde ekmek bittiğinde, acil bir şeye ihtiyaç duyduğumuzda imdadımıza herkesten önce komşumuz yetişir. Bu yüzden de “Komşu komşunun külüne muhtaçtır.” Bazen çok önemsiz bir şey gibi görünse de, o önemsiz şeyin yokluğu büyük işlerin aksamasına yol açabilir.
Komşuluk ilişkileri, küçük yerleşim birimlerinde, köylerde daha sağlam ve dayanışma çerçevesi içindedir. Bu dayanışmayı ne yazık ki büyük şehirlerde, kentlerde göremeyiz. Buralarda komşuluk anlamını yitirmiştir. Onun yerini sözde komşuluk yani komşusuzluk almıştır. Apartmanlarda birbirini tanımayan, konuşmayan birçok insan vardır ve bu insanlar iletişim kopukluğu içindedirler. Bu nedenle artık eskisi gibi sağlam komşulukları çok az görebilmekteyiz.
Komşusuzluk, insanı yalnızlığa ve çaresizliğe sürükler. Çünkü komşuluk, sadece maddi yönden değil, manevi yönden de önemlidir. İnsanın sevinç ve hüznünü paylaşabileceği komşuluk ilişkilerine ihtiyacı vardır. Yeri gelir komşuluk akrabalıktan da önde gelir. Hatta akrabalıktan da güçlü olabilir.
Komşunun olması, insana sosyal destek ve güç verirken komşusuzluk insana yalnızlık ve kimi zaman çaresizlik verir. Bu nedenle komşularımızın değerini bilmeli, onlarla iyi geçinmeliyiz. Komşuluk, dayanışmadır; bunu da asla unutmamak gerekir.
Komşuluk ile İlgili Atasözleri 
1.Aç kurt bile komşusunu dalamaz.
2.Ev alma, komşu al.
3.Kötü komşu insanı mal sahibi eder
4.Komşunun sakalını yoldularsa, sen de sakalını kazıt!
5.Komşuda pişer, bize de düşer.
6.Komşu komşunun külüne muhtaçtır
7.Komşu hakkı Tanrı hakkıdır.
8.Kapını kilitli tut, komşunu hırsız tutma!
9.Hayır söyle komşuna, hayır çıksın karşına.
Komşuluk ile İlgili Hadisler 
1. komşu kadın komşu kadından gelen koyun paçasını bile küçük görmesin.
2. komşu, yakın komşusuna karşı daha çok hak sahibidir.
3. komşu, komşusuna karşı şufa hakkına sahiptir. Aynı yoldan işliyorlarsa, komşu bulunmadığı takdirde, gıyabında satış yapmaz, bekler.
4. Komşusu aç olup da karnını doyuran kimse, mümin değildir
   ESKİ KOMŞULUK İLİŞKİLERİ
  Komşuluk eskiden çok önemliydi. Çünkü İnsanların üç ev ötesindeki komşusunun aç yattığı bilinen zamanlardı o günler. Herkes herkesle tanış, herkes herkesle akrabadır adeta. Can kaygısı yok, mal kaygısı yoktur. Alışveriş bile kolaydır. Herkes komşusuyla takas etmektedir bir şeyleri. Biri un verirse, öbürü bir kilo pekmez vermektedir. Mal var ama para yoktur o zamanlarda. 
  Benim çocukluğumda yokluk vardı. Ani misafirin bastırması ile bazen evinde çayı, şekeri olmayan aile çocuğunu gizlice komşuya gönderir; ihtiyaçlarını ödünç alırdı. Hatta ateşin bile komşudan alındığı zamanlardı o günler. Yine de hoştu bütün yokluk içinde bu yaşadıklarımız. Geceleri komşularla mangalın veya sobanın etrafında toplanılır; Gulyabaniler, bir dudağı gökte bir dudağı yerde devler gibi türlü masallar anlatılırdı. Susayan komşuya testiden su ikram edilirdi. Testi, içindeki suyu çok az dışarıya sızdırır, su testi dışına sızarken testiyi soğutur; böylece testiler bugünkü termos görevi yaparlardı. Bir de yiyecekler için balkonlara konan rüzgar geçirir tel dolaplar olurdu. Tel dolapları da o zamanlar buzdolabı görevi görürlerdi. O günlerde "Ev alma, komşu al." sözünün büyük bir önemi vardı. Komşuluk her şeyin başıydı. Evleneceği kızı bile kendi görmeden, komşusuna seçtirirdi. "Komşum uygun gördü ise, bana da uygundur." derdi. Her gün bir komşuya gitmek adetti. Erzaklar alınır oraya öyle gidilirdi. Orada hep birlikte yemekler pişirilir, sohbet edilir, oyunlar oynanır, iş, nakış, dikiş, biçki yapılırdı. Akşam üzeri de tekrar evlere dönülürdü. Kadınlar o zamanlar, herhangi bir işte çalışmadıkları için, yalnızca ev işleri ve çocuklarının bakımları ile ilgilenirlerdi. Haftanın belirli bir gününü çamaşır yıkamaya, bir gününü yırtık yamamaya, bir gününü özel yemeklerin hazırlanmasına ve bir gününü de misafir gezmesine ayırırlardı. Genellikle öğle sonralarında yapılan bu misafir gezmelerinde, evlerinde bitiremedikleri işlerini de yanlarına alırlardı. Böylece misafirlikte hem hoşbeş ederler, hem de bir taraftan ellerindeki işleri yaparlardı. Misafiri hazır alınmış yiyeceklerle ağırlamak ayıptı. Haberli gelmiş misafirine çayın yanında çarşıdan satın alınmış pasta türü yiyecek ikram eden kadının misafirine önem vermediği, zahmet etmeye değer bulmadığı sonucu çıkarılırdı. 
  Akşam gezmeleri için, elektriğin olmadığı o günlerde, ay ışığı olduğu geceler tercih edilirmiş. Ben kendim yaşamadım ama; yaşlıların bana anlattığına göre; "Ay ışığı olmayan gecelerde ellerinde küçük bir fenerle veya feneri olmayanlar, bir çıra yakarak onun verdiği ışıkla" ev gezmelerine giderlermiş. 
O zamanlar her kadının sıkı-fıkı olduğu, bütün sırlarını hiç çekinmeden açtığı muhakkak bir kadın arkadaşı olurdu. Birbirlerine hediyeler verirler; zor günlerinde birbirlerine yardımcı olurlar; birbirlerini başkalarına karşı savunurlardı. Bu öyle bir dostluk idi ki, aralarındaki bu sevginin hiç bitmesini istemedikleri gibi, ölümden sonra da devam etmesini arzuladıkları için birbirlerine isimleri ile hitap etmek yerine, birbirlerini "ahretlik" diye çağırırlardı. 
  O zamanlar mahallede bilgi ve görgüleri ile ünlenmiş ve genellikle yaşlı kadınlara, mahalle kadınları tarafından büyük saygı gösterilirdi. Herhangi bir sorun veya hastalıkta bilgilerine başvurulur, yardımları istenirdi. Bu kadınlar da yardımlarını hiçbir karşılık beklemeden, fakat büyük bir gurur içinde yerine getirirlerdi. Bu kadınlar, ayrıca karı-koca arasındaki anlaşmazlıklarda bir nevi arabuluculuk yaparlardı. 
  Şimdi öyle mi? Eski komşular gitti yerini kavgacı, saygı bilmez; asansörde bile bir merhaba'yı esirgeyen komşular aldı. Bir araştırmacı olarak bu konuyu derinlemesine inceledim. Sonuçta şu kanıya vardım: 
Eskiden yokluk vardı. Herkes bir şekilde komşusuna muhtaçtı. Sevmese de ona katlanmak zorundaydı. Bugün artık herkes ekonomik bağımsızlığa kavuştu. Herkes artık az çok ihtiyacını karşılayabiliyor. Kimseye ihtiyaçları yok. Zannederim sorun da buradan kaynaklanıyor. Ne yapalım? Buna da zamanla alıştık sanırım.

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Birey ve Toplum


Toplumsal Gruplar
  İnsan, yaşamak için fiziksel ve ekonomik ihtiyaçlarının giderilmesi bakımından

olduğu kadar, kişisel gelişmesi ve doyumu bakımından da diğer insanlara bağımlıdır.

İnsanlar gibi hayvanlar da gruplar halinde yaşar, yardımlaşma ve işbirliği yaparlar. Ancak toplum ve toplumsal grup kavramları insanlar için kullanılır.
   Aile Grupları
  Aile; içinde insan türünün üretildiği, toplumsallaşma sürecinin ilk ve en etkili biçimde yer aldığı, ana-babalar ile çocuklar arasında birincil ilişkilerin kurulduğu, ekonomik etkinliklerin yer aldığı bir toplumsal kurumdur.
 Aile Biçimleri
Üye Sayısı Bakımından;
 Çekirdek Aile: Karı-koca ve evlenmemiş çocuklardan oluşur.
 Geniş Aile: Kan bağı olanlardan ve onların çekirdek ailelerinden oluşur.
Aile Üyeleri Arasında Otoritenin Dağılımı Bakımından
Ataerkil Aile : Babanın egemenliğine dayalı aile.
Anaerkil Aile : Annenin egemen olduğu aile.
Eşitlikçi Aile : Baba ve annenin eşit otoriteye sahip olduğu aile.
Evlenme Biçimleri Bakımından, Eşlerin Sayısına Göre:
Tek eşli aile (Monogami) : Bir erkek ve bir kadının evlenmesiyle oluşan aile.
Çok eşli aile (Poligami)
Çok karılılık (Polyandri) : Erkeğin, birden çok kadınla aynı zamanda evli olduğu aile.
Çok kocalılık (Polijini) : Bir kadının birden çok erkekle aynı zamanda evli olduğu
aile.
Soyun Belirleniş Biçimine Göre
Baba soyluluk : Çocukların, torunların … ayrıcalık ve ödevlerinin baba soyundan geldiğiaile.
Ana soyluluk : Çocukların, torunların … ayrıcalık ve ödevlerinin ana soyundan geldiği
aile.
İki soyluluk : Çocukların, torunların … ayrıcalık ve ödevlerinin ana ve baba soyundan
geldiği aile.
Evli Çiftin Oturma Yerine Göre
Baba yerlilik (Patrilokalite) : Evlenen çift, kocanın ailesiyle oturur.
Ana yerlilik (Matrilokalite) : Evlenen çift, kadının ailesiyle oturur.
Ev açma (Neolokalite) : Evlenen çift kendi başlarına oturur.
Eşlerin Toplumsal Üyeliği Bakımından
İçten Evlenme (Endogami) :Aynı boy, köy, kabile vb. toplumsal kümenin üyeleri arasında evlenmelere izin verme.
Dıştan Evlenme (Exogami) :Aynı topluluk üyeleri arasında evlenmelerin yasaklanması.

                                Komşular
  İnsan ilişkilerinin gerçekleştiği bir diğer ortam, komşuluktur. Aile ortamı nasıl
zorunluluk ortamı ise komşuluk da zorunlu beraberliği gerektiren bir ortamdır. Öncelikle apartman komşuluğu yakın beraberliğin tipik bir örneğidir. Zorunlu olarak yüz yüze gelmenin gerektiği insan ilişkilerinin sağlıklı olması,huzurlu yaşamın şartıdır.Acil bir durumda komşusunun yardımı herkes için gerekebilir. “Ev alma komşu al”atasözü, “Komşusu açken, kendisi tok yatan bizden değildir.” Hadisi, komşuluk haklarını ve ilişkilerini vurgulayan değerlerimizdir.21
Arkadaş Grupları
  Arkadaşlık ilişkileri, kişileri olgunlaştıran ve onları sosyal varlıklar haline getiren önemli bir olgudur.İnsanlar arası iletişim kurulduktan sonra ilişkilerin
daha yoğun olması beklenir. Bu yoğun ilişkiler döneminde (arkadaşlık grubunda) kişilerin öncelikle kendi kendilerini sonra da karşıdaki arkadaşını tanımaları sağlıklı ilişkiler açısından önemlidir.Arkadaşlık ilişkileri çocuğun evinde karşılanmayan önemli gereksinimlerdendir.Arkadaş edinmek ve ilişkiyi sürdürmek, belli bir olgunluk ister. Bu bakımdan bir insanın sosyal ve ruhsal olgunluğunu, arkadaşlarına bakarak tahmin ederiz. Atalarımızın “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” sözü arkadaşlık etkileşimine işaret etmektedir.
Meslek Grupları
  Her mesleğin üyeleri kendi çıkarlarını ve haklarını korumak, sorunlarını dile getirmek
amacıyla örgütlenir. Günümüzde aynı meslek üyelerinin bir araya gelerek örgütlenmeleri,demokratik yaşantının da bir gereği olarak kabul
edilmektedir.Meslek grupları, grubun gerektirdiği sağlıklı insan ilişkilerine özen gösterdikleri gibi,mesleki örgütlenmenin şartlarına da dikkat etmelidir. Bu şartlar, meslek sahibinin mesleki bilgisi (teorik ve pratik), mesleğe giriş denetimi
(üyelik sertifikası), meslek ahlakı ve çalışma özgürlüğüdür. Ayrıca her mesleğin, meslek grubu olarak özellikleri vardır. Çeşitli yollarla çok para kazanmak, statüsü yüksek bir meslek sahibi olmak, mutluluk için yeterli olmamaktadır. Bunun örneklerini toplumda görüyoruz.Meslektaşının kazanmasını istemeyen ve meslek arkadaşlarıyla işbirliğinden kaçınan bir insanın mutlu ve huzurlu olduğu söylenemez. Bu nedenle, aynı meslek elemanlarının bir araya gelerek oluşturdukları meslek grupları, insan ilişkilerinin geliştirileceği ortamlar olarak değerlendirilmeli ve desteklenmelidir.
 Baskı Grupları (Sendika, dernek, siyasi parti vb.)
  Sendikalar, çalışanların haklarını korumak, geliştirmek, eğitim ve verim düzeylerini
yükseltmek amacıyla oluşturulan kurumlardır.Sendikalar, üyelerinin sosyal ve ekonomik haklarının korunması ve geliştirilmesini amaçlar. Bu en doğal hakkın sağlanması idealine, sağlıklı insan ilişkileriyle ulaşılabilir.Dernekler, belli bir amacı gerçekleştirmek üzere kurulan sosyal kurumlardır. Vakıflar da benzer amaçla kurulan sosyal kurumlardır. Sosyal yardımlaşma kurumlarının özünde,insanlar arasında iyi ilişkiler kurarak, belli amaçların gerçekleşmesi düşüncesi vardır.Siyasi partiler, toplumsal ve demokratik yaşantının gereği olarak kurulan siyasigruplardır. Partilerin  de amacı sonuçta topluma hizmettir. Partilerin siyasal hizmet araçları olduğu, temelde insan mutluluğunun esas alındığı akıldan çıkarılmamalıdır. Hırs, öfke, tutarsız iddialar ve yapıcı olmak yerine yıkıcı davranışlar siyasi hareketliliği bozan yanlışlıklardır. Her tür ve düzeyde faaliyet gösteren sosyal kurum ve kuruluşlar amaçlarına düzenli insan ilişkileriyle ulaşabilirler.
 Oyun Grupları
  Bazı anne-babalar, çocuğunun yaşıtlarıyla oynamasını engeller. Çocuğuna hem anne-baba, hem de arkadaş olabileceğini sanırlar. Çocuğuyla yer, içer,oynar, gezerler. Böylece çocuklarının yaşıtlarıyla ilişkisini ya açıktan ya da dolaylı olarak kısıtlarlar.
Böyle anne-babalar ya içe dönük bir yaşam sürdürdüklerinden, ya da aşırı koruyucu anne-baba tutumu gösterdiklerinden bu yolu seçmektedirler.
Oysa, çocuğun kendi yaşıtları ile oyun gruplarına katılması, kendine güvenmesi,
kendini kolay ifade edebilmesi sağlıklı bir kişilik geliştirmesi açısından önemlidir.
Okul Grupları
  Aileden sonra ikinci temel sosyal grup, çocuğun okulu, sınıfı ve arkadaşlarıdır. Bu sosyal çevrede,öğrenci-öğretmen ilişkisi çocuğun kişiliğini oluşturan
temel etkendir.Okulda insan ilişkileri çeşitli düzeylerde devam eder. Çocuğun sıra arkadaşlarıyla ilişkileri, grupüyeleriyle eğitsel kol çalışmalarındaki görev ilişkileri,
sınıf arkadaşlığı ilişkileri, servis arkadaşlığı ilişkiler ve diğer sınıflardaki öğrencilerle  ilişkileri okuldaki insan ilişkilerine örneklerdir.
Toplumsal Etkileşim
  İnsanlar toplumda her vesileyle etkileşimde bulunurlar. Evde, okulda, iş yerinde ve arkadaşlık gruplarında.Etkileşim; ortak eylemin, ortak eyleme katılanlar (kişiler) tarafından görülen duygusal gücüdür.
Etkileşimler, bir grubun üyeleri arasında veya bir grubun bir üyesiyle bütün grup
arasında oluşan alma-verme sürecidir. Etkileşimin duygusal yönü ile ilgili kavramlar
şunlardır:
  • İyi niyet
  • Ön yargı
  • Sevgi
  • Saygı
  • Hoşgörü
  • Fedakârlık
  • Sevmek ve Sevilmek



Kişisel İlişkiler



 İnsan Psikolojisi
  Psikoloji, insan ve hayvan davranışlarını inceleyen bir bilim dalıdır. Davranışlar,
belirli çevresel koşullar içinde oluşan olaylar olduğuna göre psikoloji, çevre, organizma ve davranışlar arasındaki etkileşimi inceler .Etkileşimin ana öğelerinden biri çevredir. Organizmanın alıcı sinir uçlarına etki edebilen her türlü enerji değişikliğine “Uyarıcı” denir. Kırmızı bir trafik ışığının görülmesi,çürük bir dişten gelen sızı gibi…Aynı uyarıcı karşısında farklı bireyler, farklı davranışlar göstermektedir. Eğer uyarıcılar karşısında farklı bireylerin davranışları hep aynı olsaydı, psikoloji bilimine gerek kalmazdı. Çünkü uyarıcı bilindiği takdirde davranışın tahmini (ne olacağının bilinmesi) çok basit bir işlem olurdu. Özellikle konuşmak, düşünmek ve problem çözmek gibi davranışlar söz konusu olduğunda organizma ile ilgili etmenler, davranışların oluşumuna daha çok katkıda bulunmaktadır.



İnsan Özellikleri
  İnsan biyolojik, toplumsal, kültürel ve psikolojik özelliklere sahiptir. Bu özellikler
insanları diğer canlılardan farklılaştırır.

Çevre
Zaman
Kalıtım
Davranışlar


 Beş Duyu
  Çevredeki her türlü uyarıcıyı duyu organları sayesinde fark edebiliyoruz. Eğer duyular olmasaydı bunları başaramaz, yaşamımızı sürdürmede zorluk çekerdik.
Duyu
larımız

Görme: Görmemizi sağlayan duyu organımız gözdür ve gözün uygun uyarıcısı ışıktır. Işığın az ya da çok olmasına göre göz bebeği büyür ya da küçülür. Gözde iki tür alıcıya rastlanır. Birincisi, gece görmeye yarayan çubuklar, ikincisi gündüz görmeye yarayan konilerdir. Çubukçuk ve konilerdeki ışığa duyarlı renk hücreleri farklıdır. Bu da insanların hangi renkleri daha kolayca görebileceklerini belirler.Renkler, konilerdeki renk hücrelerinin farklılığı sayesinde algılanır.Bireylerin ayrıntıları algılayabilmesindeki duyarlılığa, Görsel Keskinlik adı verilir. Görsel keskinliği fazla olan kişiler ışık ve renkteki değişmeleri, nesnelerdeki ayrıntıları daha çabuk fark ederler.
İşitme: İşitme duyu organımız kulaktır. Kulağın uygun uyarıcısı olan ses, titreşen bir cismin yarattığı hareketlerin bir ortamda iletilmesi sonucu ortaya çıkar. Ses genellikle hava ya da su dolu bir ortamda kulağa iletilir. Titreşimler, dış kulak aracılığıyla toplanır.
Koklama: Koku alma duyu organımız burundur. Kimyasal uyarıcılar, koklamada burnun alıcı hücrelerinin emebileceği gazların içindedir. Birkaç gaz molekülü bile koku duyumunu uyarmak için yetebilir. Koklama ve tat alma arasında yakın bir ilişki vardır. Burnumuzu ve gözümüzü kapatarak yediğimiz bir yiyeceği, acı, tatlı, ekşi, tuzlu biçiminde ayırt edebiliriz,ancak yediğimizin ne olduğunu anlamayız.
Tat alma: Tat alma duyumuzun organı dildir. Dilde bulunan tat tomurcukları, içlerine sızan kimyasal maddeler yoluyla bu duyumu başlatır. Genel olarak, dilin uç kısmı tatlıya, önyanları tuzluya, arka-yanları ekşiye ve arka kısmı da acıya duyarlıdır.
Dokunma: Deri bir değil dört ayrı duyunun organıdır. Bunlar, dokunma, sıcak, soğuk ve ağrı adlarını alır. Derinin bir bölgesi belirli bir duyum için duyarlı iken, başka bir bölgesi başka bir duyum için duyarlıdır. Yani dokunma, ağrı, sıcak ve soğuk duyumları derinin her yerinde aynı düzeyde ortaya çıkmaz. Buna da Nokta Duyarlılığı denir.
                                              Düşünme


  Bu kitabı okurken düşünmektesiniz, okuduklarınız ile kendi yaşantılarınız ve
bilgileriniz arasında ilişki kurmaktasınız. İnsanlar uyanık oldukları zaman genellikle
düşünürler. Düşünememek zor bir iştir. Herhangi bir işle meşgulken düşüncelerimiz başka bir konuya kayar. Örneğin, ders dinlerken akşam evde olanlar veya bugün yapmayı planladığınız işleri düşünüyor olmanız mümkün ve genelde bu herkesin yaşadığı şeylerdir.Bu durumlara Hayal Kurmak denir. hayal kurmak da bir düşünme biçimidir.Düşünme; olay ve nesneler yerine onların simgelerini (sembol) kullanarak yapılanzihinsel bir işlev ve sorunlara çözüm arama yoludur.

                                                Öğrenme
  Öğrenme kavramının kapsamı çok geniştir. İnsanlar öğrenmeye, doğduktan hemen
sonra başlayarak önce aileden ve çevreden, okulda öğretmenlerinden, arkadaşlarından,kitaplardan, deneyimlerinden, kısaca yaşam boyu karşılaştığı herkesten ve her şeyden etkilenerek davranışlarını değiştirir, geliştirir ve ömürlerinin sonuna kadar devam ederler.Öğrenme, yaşantısal deneyimler yoluyla davranışlarda değişiklik oluşturma sürecidir.Farklı bir deyişle öğrenme, yaşantı ürünü, kalıcı izli davranış değişikliğidir.
                                                     Zeka
  Zekâ, zihinsel becerilerin tümüdür. Zekâda kalıtımın ve çevrenin rolü büyüktür.
Dünyayı anlama, tanıma, değerlendirme konusunda zekâ, bilgileri kazanma gücü olarak ortaya çıkar. Böylece zekâ, kalıtsal faktörlerden, sinir sistemi ve duyu organlarının biyolojik yapısından etkilenir.İyi bir çevrede büyüyen, sevgi ve ilgi gören ailelerin çocuklarının daha zeki olduğu gözlenmiştir.

                                                    Duygu
  Duygu ve heyecanlar olmaksızın yaşam çok sıkıcı olurdu. Duygu ve heyecanlar
yaşama renk katar, yaşamın tuzu biberi olurlar. Okula başladığınız ilk günün heyecanını hatırlayın. Çocukluk günlerinin acı düş kırıklıkları bile hatırlandığında eğlence kaynağı olur.İnsanlar, iç ve dış dünyadan etkilenir. Bu etkiler onlarda hoşlanma ve acı duyma gibi iki şekilde ortaya çıkar. Hoşlandığımız şeyi sever, ona yaklaşırız. Hoşlanmadıklarımızdan da kaçarız, işte bu duruma Duygu denir. Bir başka ifadeyle duygu, duyumların organik ve ruhsal yaşantıyı etkilemesi anlamındadır.
Duygulanma ise bazı uyarıların ve fizyolojik işlevlerin iç dengeyi ve ruhsal yaşantıyı
olumlu veya olumsuz etkilemesi ve bu etkinin bilinçte anlam kazanmasıdır.

                                                      Dikkat
  Derste öğretmeni anlayarak dinleyen ve aklından başka bir şey geçirmeyen öğrenci
dikkat halindedir. Televizyonda önemli bir haberi izleyen veya çok sevdiği bir arkadaşından cep telefonuna gelen mesajı okuyan insan, dikkat halindedir. Bir yemeğin tuzluluk derecesini veya tadını anlamaya çalışmak, burnumuza gelen kokunun neye ait olduğunu anlamaya çalışmak, dikkat halidir. Bu ve benzeri şeyleri anlamaya çalışmamak, gereği gibi yapmamak dikkatsizliktir. Ders anlatan öğretmeni, kendini zorladığı halde dinleyemeyen, aklına gelen başka şeyleri kafasından atamayan öğrenci dikkatsizdir.
Dikkat; bütün ruhsal faaliyetin ve uyarıcının bir duyumda ve bir davranışta
toplanması, bir yönelmedir. Dikkat, zihin çalışmasının ve duyguların bir uyarıcı üzerinde toplanması halidir.

                                                        Unutma  Öğrendiğimiz her şeyi hatırlayabilseydik ne iyi olurdu. Hepimiz kocaman bir bilgi
deposu olurduk. Ayrıca öğrenme için çok zaman harcamazdık. Çünkü, unuttuklarımızı
yeniden öğrenmek zorunda kalmazdık. Gerçekte, öğrendiklerimizin çoğunu, çok çabuk unuturuz. Unutma, öğrenmenin tersi olan bir bellek işlevidir. Yani öğrenilenlerin zihinde yeniden canlandırılamaması olayıdır.

                                                       Merak
  İnsanların bilmedikleri bir şeyi anlamak veya öğrenmek için duydukları istektir.
Günlük yaşamda meraklı olmak, bazen olumsuz karşılanır. Sorulmaması daha uygun
olan soruları soran kişiler, olumsuz nitelikteki meraklılardandır. Bu tip kişiler etrafındakileri rahatsız ederler. Eğer merakımız yeni gelişmeleri, işle ilgili değişiklikleri öğrenmeye yönelik olursa takdir edilen, istenilen bir davranış sayılır.

                                                  Kıskançlık
  Kıskançlık; kendinden üstün, başarılı, güzel, mutlu, olanlara katlanamamak diye de
tanımlanabilir. Kıskançlık, olumsuz duygulardan biridir. Ayrıca kıskançlık, düşmanlık ve kızgınlık duyguları ve kendine güvenmeme ile de yakından ilgilidir.

                                                  Gelişme
  Gelişme; doğum öncesi dönemden ölüme dek bireylerin yaşamlarında dönem dönem oluşan değişiklikler biçiminde tanımlanır. Büyüme ve olgunlaşma kavramları ile de ilişkilidir. Büyüme, bireylerin fiziksel olarak değişmeleridir: Boyun uzaması, kilonun
artması gibi. Olgunlaşma, organların belli bir işlevi yerine getirebilecek hale gelmesidir.
                                                Davranışlar  Davranış; insanların gözlenebilir hareketlerini kapsadığı gibi duyguları, tutumları ve
zihinsel süreçleri diğer bir deyişle, doğrudan gözlenemeyen tüm içsel olayları kapsar.
İnsanların; beslenmek, barınmak, acı veya ağrıyı dindirmek, sevmek, sevilmek, takdir
edilmek gibi ihtiyaçları onların davranışlarıyla belirlenir.

                                                 Güdüler
  Güdü , canlıları belli hedeflere yönelten ihtiyaç, istek ve dürtü gibi davranışlardır.
Örneğin, kişinin susuzluk ihtiyacını gidermek için bir şeyler içmesi, canının sıkıntısını
gidermek için çeşitli işlerle uğraşması, güdüsel davranışlardır.Güdüsel davranışların bir kısmının fizyolojik ihtiyaçlardan kaynaklandığı, bir kısmının da sosyal ilişkiler içinde öğrenildiği kabul edilir. Örneğin, organizmadaki su,oksijen ve kan şekeri oranları, açlık, susuzluk, ısı derecesinin düzenlenmesi gibi güdüsel durumlar, sinir sistemi ve diğer fizyolojik süreçler tarafından kontrol edilmektedir. Belli bir işte başarılı olma isteği, para ve toplumsal statü kazanma istekleri fizyolojik değil, öğrenilen güdülerdir.Eksiklerin giderilmesi yönünde organizmada beliren güce “Dürtü”, ihtiyacı gidermek için gösterilen eğilime de “Güdü” denir.Güdü- dürtü ilişkisi aşağıdaki gibi açıklanabilir.

                                             Değer Yargıları
  Toplumsal değerleri doğruluk, namus, başarı, dayanışma olarak kabul edebiliriz.
Değer yargıları, davranışları belirlemede önemli bir etkendir. Sahip olunan değer
yargıları yaşa ve zamana göre değişebilir. Kuşaklar arasında farklılıklar gösterebilir.
Örneğin, lise düzeyinde bir genç kızın ailesi, karşı cinsle arkadaşlık etmesini, gece dışarıya çıkmasını istemezken, ergenlik çağındaki bir delikanlı için bunlar doğal davranışlar olarak kabul edilir.

                                               Şuur (Bilinç)
  Şuur, kişinin olayların ve çevrenin farkında olmasıdır. Kişinin kendi yaptıklarının,
düşündüklerinin, hissettiklerinin neler olduğundan haberdar olmasıyla ilgilidir. Olayları yaşıyorken, kendisinin bilincinde olan kişi, olaydan nasıl etkilendiğini bilir. Bilinçli kişinin çevreyle ilişkileri de iyidir. Dolayısıyla başarıları da yüksektir.
“Çok bilinçli insan“ diye adlandırılan kişi, etrafında olup biteni kolaylıkla algılayan,
farkına varan ve gerçekçi olarak değerlendiren kişidir.

                                                  Kişilik  Kişilik, insanın toplumsal hayatı içinde edindiği ve onu diğer insanlardan ayırt eden
alışkanlıklar, davranışlardır.Kişilik tutum, değer, umut, sevgi, nefret, alışkanlık gibi özelliklerden oluşur. Kişilik kavramı ile karakter kavramı her zaman birbirine karışır. Bu kavramlar birbirinden farklıdır.Karakter, kişiliğin değerlendirilmesi ile ilgilidir. Bir kişi için “Arkadaş canlısı, dürüst, sevecen.” derken onun kişiliği değerlendirilmektedir. Fakat aslında karakteri kastedilmektedir.Kişiliğin gelişmesinde, kalıtım ve çevrenin etkileşimi de önemlidir.

İnsan İlişkilerini Düzenleyen Kurallar

1)GÖRGÜ KURALLARI
  Görgü; bir toplumda var olan ve uyulması gereken saygı ve incelik kurallarıdır.
Toplum içinde olumlu ilişkiler kurabilmek için bazı kurallar vardır, bunlardan biri de
görgü kurallarıdır. Kişilerin birbirleriyle karşılaştıklarında nasıl davranmaları gerektiğini belirleyen kurallar, konuşma, giyinme, yeme-içme yöntemlerini, iş yerlerinde, bayramlarda ve düğünlerde nasıl davranılacağını belirler. Görgü kurallarını çiğneyen kişi “kaba, tuhaf, bilgisiz ve görgüsüz” diye nitelendirilir. Bu nitelendirmelerin hoş olmaması nedeniyle insanlar görgü kurallarına uyma zorunluluğu hissederler. Görgü kuralları, içinde yaşanan toplumun hukuk, din ve ahlak kurallarından tamamen ayrı değildir. Öyle ki her toplumun hukuk ve ahlak kurallarıyla görgü kuralları arasında yakın bir ilişki vardır.
Görgü kurallarına uyma insanlar arasında yakınlaşma, anlayış, hoşgörü ve dayanışma
duygusu yaratır. Bu duygular ise insanları, toplumsal bütünlük ve dayanışmaya götürür.
              Toplumda Dikkat Edilmesi Gereken Görgü Kuralları

  Belli bir toplumda yaşayan kişiler, karşılıklı ilişkileri kolaylaştırmak için zamanla
görgü kurallarını oluşturmuşlardır. Bu kurallar, toplumdaki gelişmişlik düzeyinin de
göstergesidir ve insanların kendilerine saygı duymaları ile ilişkilidir. Bu sayede insanlar, başkalarına ait olan mektubu okumaz, özel konuşmaları dinlemez, başkalarının odasına kapı çalmadan girmezler.

              Giyinme Konusunda Dikkat Edilmesi Gereken Kurallar

Giyinmek, insanları aşırı sıcak ve aşırı soğuktan korur. Temiz, özenli giyim, pek çok kişi tarafından takdir görür. Giyim sadece gereksinim değil, zevk işidir.
Giyimde dikkat edilmesi gereken kuralların bazılar şunlardır:
  • Kadın ve erkek kendisine uygun kıyafetleri seçmelidir.
  • Kıyafet seçerken kişinin yaşı, fiziki yapısı, cinsiyeti, mesleği gibi hususlar göz önünde bulundurulmalıdır.
  • Giyilen elbise ile kullanılan aksesuarlar ve renk uyumu, dikkate alınmalıdır.
  • Boyasız ayakkabı, ütüsüz ve sökük kıyafetler giyilmemelidir.
  • İş yerlerinde; sade giyinmeye özen göstermek, aşırıya kaçmadan kendine yakışanı bulup giymek, kişisel bir tarz oluşturmak daha kişilikli bir giyim biçimidir.
  • Resmi toplantılarda koyu renk elbiseleri tercih etmek, toplantının yerini, zamanını ve özelliğini dikkate almak gerekir.
              Karşılaşma, Selamlaşma, El Sıkışma Konularında Uyulması Gereken Kurallar

  İnsanların birbirine selam vermeleri, insan ilişkileri açısından son derece önemlidir. Birbirini tanıyan insanlar, karşılaştıklarında birbirlerini selamlarlar. İş yerine, okula, arkadaş toplantısına gelenler kendilerinden önce gelenlere selam verirler.
Selamlaşmada günün saatine göre iyi dilekler belirtilir. Ayrıca, kişilerin ilgilerini, sevgilerini, saygılarını göstermeleri açısından selamlaşma güzel bir başlangıçtır.
   Karşılaşma, selamlaşma ve el sıkışmada uyulması gereken kurallar şunlardır:
  • Selamlama sırasında abartılmış konuşma ve davranışlardan kaçınılmalıdır.
  • Toplantı veya davetlerde önce evin hanımı, sonra diğer kişiler selamlanmalıdır.
  • El sıkışmada, üst makamda bulunanların veya yaşlıların önce el uzatmaları gerekir.
  • Gerek ilk tanışma ve gerekse selamlaşmada bayan, elini uzatmadıkça erkeğin elini uzatmaması gerekir.
  • Selamlaşma, baş eğilerek, el kaldırılarak, şapka çıkarılarak olduğu gibi sözle de olur. “Günaydın”, “İyi akşamlar”, “İyi günler” gibi.
  • Selamlanan kişinin yanında bulananlar, selam vereni tanımasalar bile, selamlanan kişi ile birlikte selam almaları bir nezaket kuralıdır.
                    Tanışma ve Tanıştırılmada Dikkat Edilmesi Gereken Kurallar
  • İnsan ilişkileri tanışma veya tanıştırma ile başlar. Tanışma ve tanıştırmanın sosyal hayatta önemli bir yeri vardır.
  • Kişi ve gruplar birbirlerine takdim edilerek tanıştırılırlar. Takdim sırasında erkek bayana, küçük büyüğe, ast üste, memur amire, kızlar yaşlı bayan ve baylara, tek kişi gruba takdim edilir. Tanıştırılan kişi, tanıştırıldığı kişinin el uzatmasını beklemelidir.
  • Bir yabancı ile tanışmak gerekiyorsa, ona önce kendimizi tanıtmalıyız. Sonra ne amaçla görüşmek istediğimizi ifade etmeliyiz.
                      Hitap Etmede Uyulması Gereken Kurallar

Sosyal ilişkilerde bireyler, kişilere bulundukları statüye göre hitap biçimlerini
belirlerler. Eğer, bireyler arkadaşlarsa ve yaşıtlarsa, birbirlerine adlarıyla ve “Sen” diye hitap edebilirler. Akrabalar ya da çok sık görülen büyüklerle senli benli ilişki kurulabilir. Bu ilişkilerde ise insanlar birbirlerinin yaşlarına, statülerine göre “anne, baba, abla, ağabey ,teyze , amca” şeklinde seslenebilirler. Daha çok resmi kuruma dayalı olan ilişkilerde, okulda, iş yerinde, “Siz” diye hitap etmek gerekir. Ayrıca ünvanlarına göre de hitap etmek gerekir :“Öğretmenim, Müdür Bey, Savcı Bey” gibi.
Hitap etme sırasında, konuşurken el ve kolun aşırı sallanması, bağırarak konuşulması , argo sözcüklere yer verilmesi doğru değildir.

                    Telefon Konuşmalarında Uyulması Gereken Kurallar

Telefon konuşması belli bir eğitimi ve beceriyi gerektirir. Telefonla konuşurken uyulması gereken kurallar şunlardır:
  • Telefon eden, karşıdaki kişiye kendini tanıtmalı, görüşeceği kişinin adını vermeli,
  • Yanlış numarayı çevirme halinde özür dilenmeli .
  • Ölçülü ve nazik bir dil kullanarak uygun bir ses tonu ile konuşulmalı.
  • Sekreter aracılığı ile yapılan telefon görüşmelerinde astın telefonu üst makamda olana bağlanmalı.
  • Amir, bayan ve büyükle telefonla görüşmek gerektiğinde bunlar bekletilmemeli, konuşma sonunda telefonu kapatmaları beklenmeli.
  • Sabah 10.00’ dan önce ve akşam saat 22.00’ den sonra telefon etmemeye özen gösterilmeli.
  • Telefonlar gereksiz yere uzun süre meşgul edilmemeli.
  • Cep telefonları uygun olmayan yer ve zamanlarda (sinema, tiyatro, toplantı vb.) kapalı tutulmalı.
  • Görüşmenin bitiminden sonra ahizeyi sertçe kapatmanın karşı tarafa hakaret olduğu bilinmelidir.
    2)Gelenek ve Görenekler (Örf ve Adetler)
      Toplumda, uzun zaman boyunca oluşmuş ve uyulması zorunlu sayılan ortak
    davranışlara “Gelenek ve Görenekler“ adı verilir. Töre kavramı, gelenek ve göreneklerin tamamını anlatmak için kullanılır.İnsan, başkalarıyla olan ilişkilerini ve davranışlarını toplumun geleneklerini dikkate alarak düzenlemek zorundadır. Aksi halde, topluma uyum sağlamada sorunlarla karşılaşılır.Örneğin, Türklerde anneye, babaya, büyüklere karşı saygılı olmak bir gelenektir. Dil, din ve aile gibi değerlere geleneksel olarak saygı gösterilir.Gelenek ve göreneklerin kökeninde toplumsal değerler yatmaktadır. Toplumsal değerler, bireylerin düşünce, tutum, davranış ve yapıtlarında ölçüt olarak ortaya çıkar.Zamanla bu değerler, bireysel ve toplumsal yaşamın düzenini sağlamak için norm ve törelere
    dönüşür.
                Gelenek ve Göreneklere Uymanın Sağladığı Faydalar
      Bireyler, kendiliklerinden örf ve adetlere uyarlar. Bu alandaki sapmalar bazen toplum,bazen de birey tarafından engellenir. Başka bir deyişle, kuralın yaptırımını bizzat birey uygulayabilir. Bu durum, doğal olarak bireyin kuralla bütünleşme, onu kendine mal etme düzeyine bağlıdır. Bazı örf ve adetler, zorlayıcı yanlarıyla hukuk kurallarına dönüşür.Gelenek ve görenekler, nerede, nasıl davranılacağını belirler. O nedenle ilişkileri kolaylaştırır.
    Sosyal Yönden Faydaları
      Toplumlardaki sosyal ilişkileri belirlemede ve kolaylaştırmada gelenek ve
    göreneklerin rolü oldukça büyüktür.Gelenek ve görenekler, aile içi ilişkileri de belirler. Ailenin nasıl kurulacağı ile ilgili kuralları koyar. Evde kadın, erkek ve çocuklardan beklenilen davranışları belirler ve sınırlar.Öğretmene, yaşlılara, komşulara davranma biçimlerini, doğum ve ölüm karşısındaki davranışları belirler, sosyal yaşamı kolaylaştırır. Örneğin, ölüm anında yakınların ve
    komşuların yemek getirmesi, işlere yardım etmesi bir yardımlaşmadır.
    Kültür Yönünden Faydaları
      Kültür, insanlar tarafından oluşturulan maddi ve manevi değerler ile o değerleri ileriki kuşaklara iletmede kullanılan bir araçtır.Kültürü, maddi ve manevi kültür olarak iki grupta inceleyebiliriz.Maddi Kültür: Yapılarımız, tekniklerimiz, yollarımız, ulaştırma araçlarımız vb.Manevi Kültür: Gelenek ve göreneklerimiz, ortak davranış ve tutumlarımız gibi topluluğa ait değerlerdir.
    Toplum Barışı Açısından Faydaları
      Gelenek ve görenekler yurtseverlik, kahramanlık, alçak gönüllük, kanaatkâr olma ve tutumluluk gibi değerleri içerir. Bu özellikler insanların birbirleriyle iyi ilişkiler kurmalarını sağlar. Toplumda barışçıl ve yakın ilişkilerin yaygınlaşmasında önemli rol oynar.Örnek olarak, dostlarımızın özel günlerini anımsamayı (doğum günü, evlilik günü vb.)komşularımızla yardımlaşmayı verebiliriz.
    3)Dini Kurallar
      Din, insanın inanması gereken esasları ve yapması gereken davranışları belirler.Dinler, koydukları davranış kurallarına uyulmasını, bazı yaptırımlarla sağlar. Böylece,inananların tutum ve davranışlarının uyumlu ve tutarlı olması amaçlanır. Din kurallarınauyulması, inanan insanlar için manevi bir huzur kaynağıdır. Uyulmadığı takdirde yaptırımı,ölümden sonra cezalandırılma korkusudur.
    Din varlığını toplumlarda sürdürmektedir ve sürdürecektir. Din, insanın kendisi, Allah ve diğer insanlarla ilişkileriyle ilgilidir.
    4. Ahlâk Kuralları
      Ahlâk, bir toplumda yapılması ve yapılmaması gereken davranışlara ilişkin kuralların bütünüdür. Ahlâk kuralları, hukuk ve din kuralları gibi insan davranışlarını düzenler. Hukuk kuralları daha çok görünen davranışlarla ilgilenir. Ahlak kurallarıysa daha çok niyet ve düşünceye önem verir. Uyulmadığında yaptırımı, toplum tarafından ayıplanmaktır. Ahlâk kurallarının çoğu, zamana ve ortama göre değişir, din kuralları gibi sürekli değildir. Örneğin;eski yıllarda kadının pantolon giymesi ayıp karşılanırken şimdi normal kabul edilmektedir..
    5. Hukuk Kuralları
      Hukuk; kişilerin birbirleriyle ve toplumla olan ilişkilerini düzenleyen ve devlet
    gücüyle uyulması zorunlu hale getirilmiş kurallardır. Kanunların esas işlevi, anlaşmazlıkları usulüne göre çözümlemektir. Hukuk kurallarının uygulanması, devlet gücü ile gerçekleşir.Hukuk kurallarına uyulmaması halinde yasaların öngördüğü ceza ile karşılaşılır (para cezası,hapis cezası gibi).Toplum yaşamını belirlemeleri açısından, hukuk kurallarıyla din, ahlak ve görgü kuralları arasında sürekli bir ilişki, hatta benzerlik vardır.Örneğin hırsızlık:Hukuk kurallarına göre suçtur.Din kurallarına göre günahtır.Ahlak kurallarına göre ayıptır.İnsan hakları da genel hukuk kuralları kapsamı  içerisinde.